Eski Grekçe el yazmalarında "Petra"(Büyük Kaya) adıyla bilinen Petra Antik Kenti kelimenin tam manasıyla “taş” kelimesinin hakkını vermektedir zira renkleri gün ışığında değişen kayalık bir kanyonun içinden geçilerek ulaşılabilen bu kent, adeta kayaların içine oyularak inşa edilmiştir. 2200 yıllık Petra antik kenti kayaların bu esrarengiz rengi nedeniyle "Rose City" olarak anılır. Nebati halkı, Güneşin açısına göre rengi pembe, kırmızı, turuncu ve sarıya dönüşen kayalıkları öyle mükemmel şekillendirmişlerdir ki Petra,"Gül Şehri" lakabını fazlasıyla hak etmektedir. MÖ 4. yüzyılda ilk defa tarih sahnesinde görülen Nebatiler MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Arap yarımadasından gelip buraya yerleşen göçebe kabilelerdi. Bu gizemli kavim hakkında bilgilerimiz son derece sınırlıdır; Kenan’lı veya Kuzey Arabistan’lı bir kavim olan Nebatilerin adına tarihte ilk defa MÖ 312 yılında Büyük İskender’in varislerinden olan Antigonus’un yaptığı aşağılamaya karşı çıkmalarının anlatıldığı kayıtlarında rastlıyoruz. Eski Ahit “Nebayot” denilen halkın Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in on iki oğlundan en büyüğünün soyundan geldiğini ve bu on iki soyun köyleri ve obalarıyla Mısır’a kadar olan topraklara yerleşmelerinden bahsetmektedir. Antik Yunan, Roma, Mısır, Mezopotamya stillerini mükemmel şekilde harmanlamayı başaran Nebati halkı bu muhteşem şehri yaratmıştır. Son Nebati Kralı II. Rabbel’ in Romalılara yenilmesine sonra Nebati Krallığı MS.106 yılında Roma İmparatorluğu’na katılmış, Petra MS 400 yıllarından sonra da deprem ve ekonomik sıkıntılara bağlı olarak önemini iyice yitirmiştir. Zaman içerisinde unutulup giden Petra yüzlerce yıl saklı kaldıktan sonra 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Ludwig Burckhardt tarafından adeta yeniden keşfedilmiştir. Antik Yunan, Roma, Mısır, Mezopotamya stillerini mükemmel şekilde harmanlamayı başaran Nebati halkının günlük hayatında kadınların son derece önemli bir rolü olmuştur.O dönemler sıra dışı olsa da, kadınların serbestçe mal ve mülk sahibi olmaları mümkündü. Yunan el yazmalarında “çölün muhteşem kenti” Petra’dan bahsedilir. Pagan inancına sahip olan Nebatilerin en büyük tanrısı Duşara (Zu Şerâ) idi; O’na en büyük tanrıça olan Ellât (El-Lât) ile Manusu, Kayşa, Mutaba ve Hubel adlı tanrılar da eşlik ediyordu. Ticaretle Batı Akdeniz'de dolaşan Pagan Nebatiler, farklı kültürlerin etkisinde kaldılar ve bu kültürlerin sanat anlayışı ve inançlarını birleştirdiler. El-Hazne de bu Mısır, Yunan ve Roma etkileri sonucu oluşan muhteşem bir yapıdır. Arapça El-Khazneh (El-Hazne) olarak adlandırılan bu yapı 39 metre yüksekliğe ve 25 metre genişliğe sahiptir. Mısır dilinde “El Farum” denilen El Hazne, Firavunun hazinesi anlamına gelir zira Nebati halkı burada kralların hazinesinin saklı olduğuna inanıyordu. Çok yönlü bir mühendislik harikası olan El Hazne farklı medeniyetlere ait eserlerin buluştuğu ilk ve en muhteşem yapı olması nedeniyle de Nebatilerin altın çağının bir göstergesidir. Bir defa bu eşsiz yapı bilinenin aksine yukarıdan aşağıya doğru yapılmıştır ve bu da demek oluyor ki sıfıra yakın hata payı içeren bir mimari söz konusudur. İnce ince işlenerek aşağı doğru inilen yapının orta kısmına gelindikten sonra içe doğru oyulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda bina üzerinde ki dev kayalığın yükünü de omuzlamaktadır ve ön kısmında yer alan altı sütundan dördü bu nedenle adeta kayalıktan koparılarak bir bütün olarak kalmıştır; Boşlukta kalan iki sütunun ise hiçbir etkisi yoktur. Gül kurusu rengindeki yekpare kayaların en üstten aşağıya doğru yıllarca süren bir çalışmayla oyulmasıyla inşa edilen El-Hazne’nin ön cephesi, Nebati, Yunan, Pagan ve Mısır kültürüne ait mitolojik figürlerle süslenmiştir. Nebatiler krallarının servetlerini Petra'nın “Mücevher” olarak adlandırılan ve tapınağının üst kısmında buluna haşhaş tohumu benzeri bir kürenin içinde sakladığına inanıyorlardı.
El- Hazne’nin başlangıç da bir tapınak olabileceği görüşü ortaya atılsa da bu yönde hiçbir ize rastlanılmadı. Daha sonra yapılan çalışmalar gösterdi ki El- Hazne aslına bir mozoleydi. 1990’lı yıllarda El Hazne'ye giden yolun Nebatiler dönemindeki zemin seviyesinden daha alçak olduğu keşfedildi ve bu yönde çalışmalara başlandı; 2003 yılında yürütülen çalışmalar gösterdi ki yapı yer altında devam ediyordu ve yapılan çalışmalarda dört adet gömü odası ve bu odalarda da on bir kişiye ait olduğu anlaşılan kemikler bulundu.
6 Aralık 1985 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine dahil edilen Petra, 7 Temmuz 2007 tarihinde Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olarak seçilmiştir. Peru'da yer alan Machu Picchu ile kardeş şehirdir.