SİNAN MİMAR SİNAN AĞA : ( Ağırnas Kayseri, 29 mayıs 1910 - İstanbul, 9 nisan ), en büyük Türk mimari . Şair - nakkaş Sai Mustafa çelebi, Teskiretü ' l - Ebniye adlı eserinde S.'ın hayatını kısaca şöyle anlatıyor : Sinan b. Abdü 'l - Mennan Yavuz Sultan Selim Han zamanında devşirme olarak gelmiş, Kanuni Sultan Süleyman devrinde yeniçeri olup, Belgrad (1521) ve Rodos (1522) seferlerine katılıp, atlı sekiban olmuŞ, 1526'da Mohaç muharebesine girdikten sonra, acemi oğlanlar yaya- başılığına, sonra kapı yaya - başılığına yükselmiş ve zamanla zenberekçi - başılık rütbesi ile A'man seferine ve Bagdad seferine (1534) katılmıştır. Dönüşünde haseki olmuş ve sultanın Konfu, Puia (1537) ve Kara - Buğdan (Moldavya) seferlerinde (1533) bulunduktan sonra, o tarihta " reis-i mimaran-ı dergahı-ı ali " rütbesini almıştır. Buna göre, Mimar Sinan'ın 1512 tarihinde devşiriip, 1521 Belgrad seferinden önce de yeniçeri olduğu anlaşılmaktadır. Yine Sa'i Mustafa Çelebi'nin kaleme aldığı Tezkiretü'l Bünyan'da Mimar Sinan'ın Yavuz Sultan Selim zamanında İran'a ve Mısır'a gitmiş olduğu açıkça belirtilmektedir. Böylece S., ordu içinde, yetişme Çağında, bir taraftan İean, Suriye,Irak ve Mısır'a diğer taraftan bütün Balkanlar ve Macaristan'ı Viyana'ya kadar Avuaturya'nın cenup taralarını yakından görmek ve tanımak fırsatını bulmuş idi. 1538 Kara - Buğdan (Moldavya) seferinden sonra, mimar-başı seçilmesi daha önce mimarlık kabiliyetini eserleri ile göstermiş olmasını gerektirir.
1535 iran seferinde, Van kalesi muhasarasında, gül üzerinde askeri naliyat için kullanılan kalyonların içine top yerleştirerek, orduya hizmet etmiştir. 1538 Kara-Buğdan (Moldavya) seferinde Prut nehrin üzerinde 13 günde bir köprü kurarak, sultanın takdirini kazandı. Diğer seferlerde Tuna üzerinde de köprüler kurduğu muhakkaktır. Seferlerde S.'m bir istihkamcı olarak çalıştığı anlaşılıyor ki, bununla ilgili hizmetleri onun daha sonraki büyük ölçüde eserler yaptığı devir için yetişmesini sağlamıştır.
Büyük bir ihtimal ile mimar-başı seçiıdiği 1539 yılında S. hemen hemen 49-50 yaşlarına gelmiş bulunuyordu. 35 yıl bu vazifede kalmış olan S., Macaristan'da Budin ve kırım'da Gözleve'den Mekke'ye kadar imparatorluğun her bölgesinde, şaşılacak bir sür'at ile, sayısız eserler meydana getirmiştir. Mimar S.'ın kendi ağzından dinlenerek, kaleme alınan Tezkiretü'l - Ebniye'de bu eserlerin sayları 335 olarak gösterilmiştir. Bu farklar, eserlere göre, sırası ile, şu şekildedir: 1. Camiler 64'e karşılık 81; 2. mescidler 52'ye karşılık 50 ; 3. medreseler 7'ye karşılık 55 ; 4. türbeler 22'ye karşılık 19 ; 5. dar-ül-kurallar her iki eserde 7 ; 6. imaretler her iki eserde 17 ; 7. dar-üş-şifalar her iki eserde 3 ; 8. su yolu kemerleri her iki eserde 7 ; 9. köprüle her iki eserde 8 ; 10. saraylar 35'e karşılık 32 ; 11. kervansaraylar 20'ye karşılık 17 ; 12. mahzenle her iki eserde 6 ; 13. hamamalar 48'e karşılık 33. Bu farklar Tezkiretü'l - Bünyan'ın ilmi neşrinin mevcut olmamasından, yani eldeki basmanın noksan bir eıyazması nüshaya dayanmasından ileri gelmiş olabilir. Sonraları S'a ait olmayan bazı yapıların (mesela İstanbul, Sultan Selim Camii, 1522, yeni bahçede'ki Sultan Selim Külliyesi ile karıştırılmaktadır.) ona isnat edildiği görülür. Katıldığı seferlerde gittiği yerlerde S. gördüğü eserlerde büyük bir dikkat ile incelemiştir. Tebriz'de, Kara-Koyunlular zamanından kalan Gök mescidi, ilhanlılar devrinden kalan ne o zaman henüz sağlam halde bulunan yapıları, çini kaplamalarını, Mısır seferinde Memlük Türklerinden kalma yapıların renkli taş kaplama ve kalkmalarını görmüş, fakat hiç bir zaman bunları taklit etmemiştir . Zamanı geldikçe, bunlardan ve diğer ülkeledrde gördüğü eserlerden ilham alarak, bunları Türk mimarisi içinde eritip olgunlaştırmıştır. İran'da büyük Selçuklular ile başlayan Türk kubbe mimaris, 5 asra yakın bir gelişme devrisinden sonra Mimar S.'ın elinde 1051. asrın ikinci yarısında en parlak devrini yaşamıştır. İtalyan Rönesans mimarisinin mefküresi olan merkezi kubbeli sorusunu büyük kubbe üstadı ve mekan yapıcısı olan Mimar S., tam bir başarı ile gerçekleştirmiştir.
Haleb'te Husrev Paşa için, her halde 1536/1537 yıllarında yaptığı Husreviye külliyesi, onun mimar-başı seçilmede önce meydana getirdiği ilk eser olması bakımından, ilgi çekicidir. Burada önünde beş kubbeli son cemmat yeri ile tek kubbeli cami tarzı, birer kubbe boyunca yanlardan taşan son cemaat yeri kubbeleri çapında birer kubbeli mekan eklemek suretiyle, yan mekanlı cami fikri ile birleştirilmiştir.