BİR KÜLTÜR, KENDİNDEN DAHA YÜKSEK BİR KÜLTÜRÜ YIKAMAZ

Orta Asya'daki Türk devletlerinin dışında, Çin'de M.Ö. 2205 ile M.S. 1644 yılları arasında kurulan devletlerin tümü Türkler tarafından kurulmuştur. Resmi Çin tarihinde bu devletler, Çin hanedanlıkları olarak geçmektedir. Resmi Çin tarihi, Türk halkının tarihi çalınarak yazılmıştır. Sonradan uydurulan bu hanedan adlarının anlamlarını bugün Çinliler de bilmemektedir.

M.Ö. 2205 ile M.S. 1644 yılları arasında kurulan bu devletlerin hepsi de Türkler tarafından kurulduğu halde, daha sonraki yüzyıllarda, Çin'in güneyinden gelen nüfus göçü nedeniyle, dönem dönem halkın bir kısmını değişik etnik gruplar oluşturmuş, ancak devlet yönetimi her zaman Türklerin elinde olmuştur. 

Bu açıdan tarihteki Çin kayıtlarını tutan tarihçilerin “Çinli” olmaları gerekmemiş, dönemlerinin yazı karakterlerini iyi bilmiş olmaları yeterli olmuştur. En eski Çin metinleri hiç “Çince” bilmeyen Türk devlet bürokratları tarafından yazılmıştır. Zaten o dönemde “Çince” ya da Mandarin diye bir dil yoktur. 

Çin adı da, Qin Devleti'nin (M.Ö 221-M.Ö 206) adından gelmektedir ve eski Türkçe 'kırallık' anlamına gelen KİNG / KANG sözünün Sinitik bir telaffuzudur. İktidarı yalnızca 15 yıl sürmüş olmasına karşın, Qin Devletinin gücü ve ünü dünyaya yayılmış, bu devlet yıkıldıktan sonra kurulan diğer devletler de Qin adıyla anılmaya devam edilmiş ve bu ad bütün dünyaya yayılmıştır.

Bir Tunguz halkı olan Cürcenlerin kurduğu Jin (1115-1234) ve Türklerin kurduğu Juan (1279-1368) hanedanlıkları sırasında Çin'in kuzeyinde konuşulan diller temelinde, Mandarin dilinin öncülü olan ortak bir dil oluşmaya başlamıştır. Bu ortak dile temel olan diller Türk, Tunguz  ve Kore dilleridir. 

Daha sonra Ming (1368-1644) ve Manchu Qing (1644-1912) hanedanlıkları dönemlerinde bu dil değişerek, dönüşerek ve evrilerek; Pekin'de konuşulan biçimi temelinde Çin Cumhuriyeti (1912-1949) döneminde resmi dil olmuştur. Bugün “Çince” denilen Mandarin dili, son 400 yıl içinde oluşmuş olan bir saray dilidir (Osmanlıca ve Farsça gibi). 

Böylece Mandarin (Guanhua), tüm Çin halklarının bilmesi gereken bir resmi dil haline getirilerek, Çin yazı karakterleri bu dilde okunmaya başlanmıştır. Türklerin kurmuş olduğu Pekin şehrinde konuşulan bu Guanhua (Mandarin) dilinde doğal olarak çok fazla sayıda Türkçe kökenli söz bulunmaktadır.  Kırma ve henüz olgunlaşmamış -ve olgunlaşması da olanaksız olan- Mandarin dilinde aynı işaretler değişik telaffuzlarla okunabilmektedir

Çin ülkesi halkı 5. yüzyıla kadar tümüyle etnik Türklerden, 13. yüzyıla kadar da çoğunlukla etnik Türklerden oluşmuştur. Ancak bu tarihten sonra ülkeye güneyden Türk olmayan halkların göçü hızlanmıştır. Ming Hanedanı ile birlikte 14. yüzyıldan itibaren etnik Türklerde bir dönüşme süreci gerçekleşmiş ve  Mançuların Qing Hanedanı döneminde de Çin'deki etnik Türklerin ve Mançuların Çinlileşmesi tamamlanmıştır. Ancak Doğu Türkistan Çinlileştirilememiştir. 

Çin yazı karakterleri de Türkler tarafından Shang Hanedanı (MÖ 1600-MÖ 1046) döneminde yaratılmıştır.  Çin yazı karakterlerinin ilk örnekleri Shang Hanedanlığı dönemine, yaklaşık MÖ 1600 yıllarına ait kemikler üzerine yazılmış olan fal yazılarıdır. Çin yazı karakterleri alfabeden farklı olarak ses belirtmek için kullanılmaz; bir tür resim yazısından türemiştir. Bu nedenle farklı dillerde değişik seslerle okunabilir; ancak anlam değişmez.

Bugün Çinli diye adlandırılan halk, birbirinden ayrı ve birbirini anlamayan değişik diller konuşan onlarca etnik grubun oluşturduğu bir topluluktur. Han Çinlileri kendi aralarında etnik birlik oluşturmazlar ve birbirinden oldukça farklı, çok sayıda diller konuşurlar. Çinlilerin kendilerini adlandırdıkları Han adı da KANG sözünden dönüşmüştür.

Tüm bu tarihsel gerçekler dikkate alındığında, Çin yönetiminin Doğu Türkistan kültürünü ortadan kaldırabilmesi olanaksızdır. Bu nedenle Çin yönetimi Türkleri Çinlileştirerek, onları fiziksel olarak ortadan kaldırma siyaseti uygulamaktadır. Ama artık çok geçtir. Faşist Çin rejimi uyguladığı bu siyasetle, kendi sonunu da hızlandırmaktadır.