Nâzım Hikmet, kendisinden 20 yaş küçük İbrahim Balaban'la (1921-2019) Bursa Cezaevi'nde tanışmış. Büyük şairin ilgisi ve desteği büyük bir ressam yaratmış.. Sonra da yetmemiş, onun ekte paylaştığım "Bahar Tablosu" için bir de şiir yazmış :
BALABAN’IN BAHAR TABLOSU ÜSTÜNE
İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın
İşte şafak vakti Mayıs ayındayız
İşte aydınlık:
Akıllı, cesur, taze, diri, insafsız…
İşte bulut:
Kaymak gibi lüle lüle
İşte dağlar:
Hem de mavi, hem de serin
İşte sabah seyranı tilkilerin
Uzun kuyruklarında ışık,
Sivri burunlarında telaşları.
İşte seyreyle gözüm:
İşte karınları aç, tüyleri diken, ağzı kırmızı
İşte dağ başında kurdun biri.
Kendi içinde duymadın mı sen
Aç kurdun öfkesini sabah vakitleri?
İşte seyreyle gözüm:
Kelebekler, arılar…
İşte kıvıl kıvıl devranı balıkların
İşte bir leylek
Mısırdan yeni gelmiş.
İşte bir geyik; daha güzel bir dünyanın hayvanı.
İşte seyreyle gözüm;
inin önünde ayı, uyku sersemi henüz
Sen aklından geçirmedin mi hiç?
Toprağı koklayarak, ayılar gibi dalgın yaşamayı
Bala, armuda, yosunlu loşluğa yakın,
İnsanın sesinden, ateşten uzak.
İşte seyreyle gözüm: sincaplar, tavşanlar,
İşte kertenkele, işte tosbağa,
İşte üzüm gözlü eşeğimiz, bir ağaç pırıl pırıl
Güzellikte insana en çok benzeyen
İşte çayır çimen:
Girin içine çıplak ayaklarım.
İşte kokla burnum:
Labadalar, ebe gömeçleri.
Ellerim ellerini, dokunun, okşayın, avuçlayın,
İşte anamın sütü,
karımın eti,
gülüşü çocuğumun.
İşte sürülen toprak.
İşte İnsan:
dağın taşın, kurdun, kuşun efendisi.
İşte çırakları, işte poturunda yamalar
İşte karabasan.
İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarında öküzleri.
On yıl mapusta yattı ama kaybetmedi
Umudunu Balaban.
İşte Seçköy’den Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya.